Bir düşü yorumlamak, ona bir anlam yüklemek, yani, onu bizim zihinsel eylemlerimizin zincirinde, diğerlerine eşit derecede geçerliliği ve önemi olan bir halka ile değiştirmektir.
Sigmund Freud
Freud’un her rüyanın bir istek doyurmayı temsil ettiği biçimindeki görüşü düş kuramının temelini oluşturur.
İnsanın iki arada mekik dokuduğu iki kuraldan biri haz ilkesi diğeri ise gerçeklik ilkesidir. Haz ilkesi acıdan kaçarak haz arama eğiliminde enerji boşalmaya çalışırken; gerçeklik ilkesi, haz ilkesinin arzularını gerçeğin talepleri doğrultusunda değiştirir. Bu değişim gerginlik yaratır. Oysa insan, haz ilkesi gereğince zevk yaşamak yani gerginliği gidermek ister. İşte rüya tam da bu tarzda bir gerginlik giderme şeklidir. İstek ise gerginliğin boşaltılma aracıdır. Rüya işlemi, tüm rahatsız edici düşünceleri karşıtları ile değiştirdiğinde onlara bağlı hoşnutsuz duygu ortadan kalkar ve rüyanın istek doyurma yönü ortaya çıkmış olur.
Öyleyse rüyaları; bilinçten habersiz, bilinçdışına itilen malzemenin zaman zaman, tekrar tekrar, farklı formlarda, farklı suflelerle senarize edilmesi olarak kabul edersek; insanı anlama yolculuğunda daima bilinçdışı yollar izleyen psikanalizin neden rüya yorumunu bu denli önemsediğini anlamış oluruz.
Freud’a göre her rüya, görünür içeriği ile yeni, gizli içeriği ile ise eski yaşantılara bağlanır. Rüyaya anlam katabilmek için, rüyanın gizli içeriği ile görünür içeriği arasındaki bağlantıları çözmekle işe başlanmalıdır.
Uykudayken rüyalar tıpkı bir senaryo gibi işlenir. Rüya dili, uyanık yaşam dilinden çok farklıdır çünkü sözcüklerden değil imgelerden oluşur. Rüya anlatıcısı, anlatırken imge dilini sözcük diline çevirmeden anlatmaya çalıştığı için ortaya anlaşılması zor bir karmaşa çıkar.
Rüyanın istek doyurma işlevine geri dönersek: Rüyada, gerçeklik ilkesine uymayan ve bastırılmış arzunun doyuma ulaşması amaçlanır ancak bu doyum gerçekleşirken, bilincin bundan haberdar olmaması gerekir. Malzeme rüyada ortaya çıkar, tatmin yaşanır ve yine sessiz sedasız gömüldüğü mezara geri dönmesi gerekir. Bu nedenle rüyaların, bilincin anlam vermesine izin vermeyen bekçileri yani rüya koruyucuları vardır. Rüya yorumlanırken, yani gizli içerik ile görünür içerik arasında bağlantı kurularak imge dili sözcük diline çevrilirken bu rüya koruyucuların didiklenmesi gerekmektedir.
Rüyaya sansür uygulayan rüya koruyuculardan biri yoğunlaştırmadır. Yoğunlaştırma; rüya içeriğinin görünen kısmının, gizil anlamın zenginliğine kıyasla anlamsız ve fazla özet halde sunulmasıdır. Rüyanın tek bir anlamı yoktur. Rüya tıpkı bir matruşka gibi iç içe içeriği ile aktüelden arkeike bir sürü anlam ve aynı zamanda bağlantı içerir. Yani düşten bir gün önceki günün yaşantısını daha eskilere bağlayan bir düşünce zincirinin varlığından söz edebiliriz.
Rüya sansürlerinden ikicisi ise yer değiştirmedir. Rüya malzemesi her zaman görünür haliyle önemli olmayabilir. Bazen malzeme çarpıtılmış şekliyle karşımıza çıkar. Çok basit hatta bazen çok önemsiz görünen bir rüya, her zaman önemli bir ruhsal kaynağa işaret eder. Hayatımızda hiçbir şekilde yer almayan ‘bakkal amca’ babayı temsilen rüyada yerini alabilir. Böylece rüyada ruhsal olarak önemli olanın yerine önemsiz olan geçerek rüyanın gizil içeriği bilinçten korunmuş olur.
Rüya koruyucularının üçüncüsü ise temsil edilmedir. Düş düşüncesi yani gizil içerik imge dilinde temsil edilir. Yani her içerik bir sembolle ifade edilir ve o sembolün temsil ettiği içerik bulunarak şifre kırılmadan rüyanın gizil içeriğine ulaşmak mümkün olmaz.
Rüya koruyucularının sonuncusu ise ikincil düzeltmelerdir. Sıklıkla kâbus olarak karşımıza çıkar. Rüya gören, rüyanın bir parçası yüzünden şaşırır ya da rahatsız olur ve uyanma aşamasında bu yalnızca bir rüya düşüncesi ortaya çıkar. Freud’a göre bu durumda kişi, bu sözle o anda olan şeyin önemini azaltmaya çalışır. Freud bu cümleden rüyaya uygulanan sansürün rüyaya eklemeler de yapabileceğini fark eder. Yani ikincil düzeltme; sansürün, rüyanın içeriğini çarpıtacak derecede eklemeler yapmasıdır. Bu şekilde rüya bilince sunulmuş gibidir. Uyanınca rüyayı anlatmaya çalışırız. Mantıklı ya da makul görünür ancak ortaya çıkan anlam gerçek anlamdan oldukça uzaktır.
Velhasıl rüyalar insanın karanlığının ürkütücü ormanı gibidir. Yaldızlı sahnesinde ışıltılı hazlar yaşatan…
Psikolog Dilek EKEN